Eskiden mutlu yüzlerle,aşk panayırına giderdik,
Yamalı cebimizde umutlar,atlı karıncaya binerdik,
Sen yanımdayken duran dünyanın...
Döndüğünü ben böyle hissederdim.
İşte tam o sırada,gözlerimizle,yüreğimizle gülerdik,
O zamanlar hala,hınzır bir çocuk yaşardı içimizde.
Pamuk ellerin,kor gibi ellerimde olduğu müddetçe,
Ben,acı ölüm zehrini şerbet niyetine içerdim...
Sonra koşturarak gider,birer pamuk helva alırdık,
Ağzımızda erirken o,biz çocukça;aşkı tanırdık...
Bize bakıp-yahu siz çocuk musunuz?-diyen zalimlere,
Evet hala çocuğuz...
Lakin üzgünüz ama,siz çoktan büyümüşsünüz,diye söylerdik.
Nehir gözlerin,sisli gözlerimle buluştuğu sürece...
Kış bana hiç uğramaz,ben daimi baharı yaşardım.
Kırmızı balonları çok severdin sen,düşlere benzetirdin,
Bir kaç tane bulur,anında hepsini özgür bırakırdık...
Düşlerin ve balonların...
Tutsak iplerine,prangalara,kafeslere değil...
Sonsuz hür olmasına,can-ı gönülden inanırdık...
İşte sen sonra-nedendir bilmem-çektin gittin tek başına,
Beni sensiz bıraktın,mutsuzluk panayırında....
Şimdi hep kışı yaşarım...
Her içtiğim adeta zehir...
Artık sayende de ben oldum;
Makyajının altında sessiz sessiz,
Ağlayan bir palyaço...
Saygılar..